GÜZEL SANATLAR VE NÜBÜVVET
GÜZEL SANATLAR VE NÜBÜVVET
Dr. Rasim Soylu
GİRİŞ
Platon dan beri sanatın ahlak ve din ile çatışan bir imajı olmuştur. Platon gençleri kötü ahlaka teeşvik ettiği için sanatı zararlı olarak tanımlar. Dini kurumlar çoğu zaman sanatın sponsoru olurken, ikonografik çalışmaları yüzünden sanatçılar da putperestlik suçlamasıyla karşı karşıya kalıp lanetlenmekten nasiplerini almışlardır.[1]
Sanat tarihinde yaşanan ikonoklasma dönemlerinde sanat eserleri zaman zaman tahribe uğramıştır. Din ve sanat arasında yakın ilişki çok eskiden beri çoğunlukla edebiyat, hitabet ve şiir alanlarında irdelenmiş, vurgulanmış ve ehl-i ilim tarafından çok işlenmiştir. Ancak güzel sanatlar ile nübüvvet arasındaki ilişki fazla ele alınmamıştır.
İslamda tasvir yasağı, sanatçıların bohem ve sorumsuz yaşamı, Khatarsis olarak adlandırılan ve din gibi üst kurumların sınırladığı idefiksleri (kötü arzular) gerçekleştirmeye imkan sunan sanat anlayışının dinle çatışması ve geçici dünya hayatının malayani meşguliyeti olarak görülebilen sanat faaaliyetlerini din ve peygamber ile ilişkilendirmek zor olsa gerek. Ancak güzeli sevmeyi teşvik eden, sanatı; ilahi sanata ayna olarak gören, kemal ve cemal pencerinden sanata bakan bir dinin kendi ulvi sanatını geliştirdiği de ortadadır.
Kainattaki güzel sanatların bir peygamberi gerektirdiği iddiası Risale-i Nur’da var olan en entellektüel yaklaşımlardan biridir. Güzel sanatlar, sanat galerisi, sanat rehberi, sanatseverler ve sanatçının eserlerini görmek ve göstermek için sergilemesi ve sanat eleştirisi gibi kavramlardan yola çıkarak Risalet-i Muhammediyeyi, nübüvvet, peygamber, elçi, rehber gibi manaları ele almak ve incelemek Bediüzzaman’ın 21.yüzyıl sanat dünyasına en güzel iltifatıdır.
Pek çok dini kavramlara tecdidi bir bakış açısı getiren Bediüzzamanın modern anlayışı, sanat ve estetik kavramlarını da ele almış ve ve çağının ötesinde çıkarımlarda bulunmuştur. Sanatın ve estetiğin tanımı, gerekliliği, insanı ve dünyayı şekillendirmesi gibi Risale-i Nur sanata dair herşeyi içinde bulabileceğimiz bir kitaptır. İnternet ile hertürlü bilgiyi sanal alemde bulan 21.yuzyılın çocuğu için ansiklopedik bir kitaba başvurmak kavramı sona ererken, ‘’son kitaba’’ böyle bir final tefsir yazmakta Bediüzzamana nasip olmuştur denilebilir.
Sanat ve estetiğin ilk insanlardan itibaren gelişen teori ve uygulamaları, insanların ve toplumların kişisel, sosyal ve milli sanat anlayışlarını da beraberinde getirmiştir. Sanat Felsefesi, Estetik Bilimi ve Sanat Tarihi gibi bilim dallarının inceleyip esaslarını ortaya koyduğu sanat ve estetiğe ait her türlü bilgi ve yorum bugün internet vasıtasıyla bütün dünyanın paylaşımına açılmıştır. Mağara resimlerinden itibaren ortaya koyulan sanat eserleri de müze ve ören yerlerinde teşhir edildiği gibi, üç boyutlu sanal müzelerle dünyanın heryerinden bir tık ile gezilebilmektedir.
Risale-i Nurun her yerinde estetik ve sanattan behsedilmekte ve bilhassa plastik sanatlar diye adlandırılan görsel sanatlar alanına ait tanım ve incelikler beyan edilmektedir.
Yirminci yüzyılın gelişen modern sanat anlayışını şekllendiren Naturalizm, Pozitivizm, Psikanalizm, Marksizm ve Hedonizm gibi felsefi anlayışlar insanlığı beraberinde fikri ve duygusal çatışmalara sürüklemişlerdir. İnsanlık manevi çöküntüsünün arayışı içerisinde türlü türlü Avant-garde akımlarla arayışa düşmüş ve sanat adına her türlü rezilliği irtikap edip, bunu da medya ve sanat kurumları aracılığı ile bütün dünya ile paylaşıma açmıştır. Bu zamanda kimsenin ne iyiliği nede kötülüğü bir kalmayıp intişar etmekte olduğundan, bunun zararlı etkisi, bilhassa internet vasıtasıyla gelecek kuşaklarımıza doğru genişlemektedir.
Risale-i Nur’da var olan pekçok ilmi meselenin mütalaası için, öncelikle hem o ilmin bugün geçerli kendi terminolojisine hakim olmak, hem de Bediüzzaman’ın kullandığı döneminin ilim diline hakim olmak gerekir. Ele alınan orjinal bir metnin tam olarak analiz edilebilmesi için içerdiği konuların ilişkili olduğu bilim dallarında yeterli ihtisasa sahip olmayı gerekir. Bu da kendi sahalarında uzman farklı bilim adamlarının farklı mütalaa sonuçlarına ulaşabilecekleri anlamına gelebilir.
Bu çalışmada maddi ve manevi imkanlarımız ve yeterliliğimiz nispetinde, Bediüzzaman’ın ‘’kırkbin keşfiyatım var’’dediği orjinal kavramlar analiz edilecek ve bilhassa sanat içerikli yaklaşımları mütalaa edilecektir.
Kainatı bir saraya benzetmek, bir kitap olarak ele almak ve bir sanat galerisi olarak görmek Bediüzzamanın en çok başvurduğu alllegorilerdendir.
Böyle muhteşem bir sarayı inşa eden ve misafirlerine bu kadar güzel hediyelerle iltifat eden Kerim bir Sani elbette bu sarayın süslemeleriyle kendini tanıttırmak ve sevdirmek istiyor. Saray adabını ve seyrin merasimini öğretmek için, kainat kitabının manalarını ders vermek için ve kainat sanat galerisini gezmek ve sanat eserlerini takdir etmek için bir rehber tayin edecek ve gönderecektir.
Nübüvveti rehber-öğretmen olarak ele alan bu temsiller kainattaki hikmetlerden, kemal ve cemalden, güzel sanatlar ve estetikten yola çıkarak asr- hazır insanımıza farklı bir bakış açısı sunmaktadır.
RİSALE-İ NUR’DA SANAT
Risale-i Nurda sanat kelimesi çok geçmektedir. Bunların bir kısmı sanatı ve sanatla ilgili kavramları tanımlamakta, büyük çoğunluğuda kainatın ve varlıkların yaratılışlarındaki güzellik ve mükemmellikten yaratıcının varlığına ve birliğine delil getirilmektedir.
Kökü Arapça ‘’Sun’’ yapma, yaratma manasında bir kelimeden türemiş olan ‘’Sanat’’ kelimesinin suni, sani, sanatkar, sınai gibi türevleri vardır. Bir eser tasarlama, üretme ve yapma gibi anlamlar içeren sanat kelimesi Risale-i Nurda çok kullanılan bir kavramdır.[2]
Bediüzzaman; sanatı ruhun manevi güzelliğinin yansıması olarak tarif eder.[3]
Freud’un psikanalist görüşüne dayandırılan idefiks teorisinde, sanat; insanın kötü arzularının rahatça dışavurumu olarak tanımlanır.[4]
Bediüzzaman hedonist, marksist, materyalist ve psikanalist sanat anlayışlarının aksine insanın ruhunu yücelten bir sanatı eserlerinde işlemiştir.
BAKMAK VE GÖRMEK
Güzel sanatlarda, bilhassa plastik sanatlarda göz çok önemlidir. Bakmak ve görmek görsel sanatların temelini oluşturur. Göz ruhun bu alemi seyrettiği bir penceredir. Kainata sanat ve hikmetle bakan bir göz, bu kainat kitabının iyi bir okuyucusu ve yeryüzü bahçesinin çiçeklerinden her türlü güzellik balını toplayan bir arıdır.[5]
Göz ile varlıkları görebilmek basit bir şey değildir. Öncelikle görebilmek için gözlerde özel hücreler yaratılmıştır. Bilhassa renkli görmek için ana ve ara renkleri ayırdeden konik ve çubuk hücreler yaratılmıştır. Bu sistemi bozuk olması renk körlüğüne sebep olur. Fakat eğer dünyada renk pigmentleri yaratılmasaydı yine renkli görmek mümkün olmayabilirdi. Vücudunda pigment olmayan beyaz canlılar gibi albino bir dünyada yaşıyor olabilirdik. Işık ta görmenin en önemli şartlarından biridir. Yalnızca 380 ile 780 nanometre dalga boyu arasındaki ışık bizim görebildiğimiz ışığı oluşturur. Bu ışıkların ötesindeki morötesi ve kızıl ötesi ışınları dünya gözüyle göremeyiz. Gördüklerimizin doğru anlaşılması için bilinçli olmak ta çok önemlidir. Yaşamak bilincin, ışık görmenin temel şartlarındandır. [6]
Yani bu dünyadaki güzellikleri görebilmek için önce yaşamak ve gözünü açmak, sonrada bu güzellikleri fark edip, göz penceresinden seyretmek gerekir.
Nasıl müzik sanatında yetenek gelişimi ses ve kulakla oluyorsa, Görsel sanatlar veya plastik sanatlarda da yetenek gelişiminde görme ve göz çok önemlidir.
BEDİİYYAT - ESTETİK
Bir başka tanımda sanat, estetik haz ve kaygı duyularak yapılan iş ve fiil olarak tarif edilmiştir.
Estetik eskilerin deyimiyle bediiyyat sanatın felsefesi ve güzelliğin bilimi olarak tanımlanmıştır. Kökü Yunanca Aestetic olup duymak ve hissetmek anlamına gelir. Zıddı anestezi yani uyuşma ve hiçbirşey hissetmemekdir. [7]
Estetik biliminin Osmanlıcadaki karşılığı Bediiyyat, ilk yapılış veya yaratılış anlamına gelen ibda kökünden türemiştir. Bedi: harika, garip anlamında Bediiyyatın temelini oluşturur.
Sanatın tanımında yer alan estetik haz ve tavır ruhun bir özelliği olduğu gibi, görme, algı ve imge de ruhun sanat kavramını geliştirmesinde önemli elemanları oluşturur.
“Herkes bakar ama göremez” darb-ı meseli görme eyleminin bilgi, bilinç ve algı gibi özel bir gayretin neticesi olduğu gerçeğine işaret eder. Örneğin hayvanlarda bizim baktığımız papatyalara bakar ama sanat ve güzellik yerine, yiyecekleri otu görür. Bu bakış görmek için yeterli değildir. Görmek; bakış açısı, dikkat-i nazar, basiret ve şuur gerektirir. İnsanın küçük yaşından itibaren gelişen inceleme, dikkat etme, fark etme, değer verme gibi özellikleri onu düşünen bir hayvan olmaktan çok öteye çıkarır.
Bin bir çeşit renk ve biçimle donatılmış şu alem sonsuz güzellikleri ile bir kitap, bir tablo, bir sanat galerisi veya bir sinema gibi bizlere sayısız mesajlar iletmeye çalışıyor. Sadece gözünü kapatmamak yeter.
GÜZELLİK VE ÇİRKİNLİK
‘’Her şey zıddı ile bilinir’’ risalelerde geçen önemli bir kavramdır. Herşey ya bizzat güzeldir ki ona ‘’hüsn-ü bizzat’’ denir. Yada neticeleri cihetiyle güzeldir ki ona ‘’hüsn-ü bilgayr’’ denilir. Herşeyde bir güzellik ciheti vardır ve güzel bakmak, güzel görmek, güzel düşünmek, güzel hayal etmek estetik bir eğitim biçimi olarak takdim edilir.[8]
İnce tabiatlı estetik duyarlılığa sahip insanlar yaşadıkları çevrelerini de estetik düzenlemeler ile dekore ederler ve güzel bir çevre içinde yaşarlar. Ancak bilhassa park ve bahçe düzenlemelerinde kaba saba kaya parçalarını peyzaj dekorasyonun bir parçası yaparak güzelliğin ve düzenin zıddı ile derecelerinin anlaşılmasını sağlarlar. Güzelliğin dereceleri çirkinlikle daha iyi anlaşıldığı gibi, ışık karanlıkla, sıcak soğukla, iyilik kötülükle, yumuşaklık sertlikle vs. herşey zıddı ile bilinir.
Güzelliğin dereceleri gibi çeşitleride farklı farklıdır. Göz ile görülen güzellik, kulak ile duyulan bir güzellikten farklı olduğu gibi, akıl ile anlaşılan bir güzellik ağız ile zevkedilen güzellikle bir değildir.
İnsanın beş duyusu ile algıladığı güzellikler gibi manevi duygularıyla hissettiği güzelliklerde çeşit çeşittir. Örneğin inanmanın güzelliği, hakikatin güzelliği, nurun güzlliği, ruhun güzelliği, şefkatin güzelliği, adalatin güzelliği, hikmetin güzelliği gibi. İlahi isimlerdeki güzellik farklı farklı olduğundan varlık aleminde yansıyan güzelliği de farklı olmuştur.[9]
SANAT KURAMLARI
‘’Kim söylemiş, kim söylemiş, ne makamda söylemiş ve ne maksatla söylemiş’’ önemli bir formuldür. Bunu güzel sanatlara uygularsak bir sanat eserini kim yapmış, kimi muhatab almış, eserde ortaya koyduğu sanat mükemmelliği nasıldır ve ne anlatmak istiyor.[10]
Risale-i Nurda geçen bu formül dört modern sanat eleştiri kuramıyla çok benzeşiyor.
Dört sanat eleştiri kuramından hangisi ile bakılsa marifet ve muhabbet mesajları açıkça görünür.
Sanatçı merkezli eleştiri kuramı olan anlatımcılık açısından bakıldığında, doğadaki güzellikler kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyen bir Sani’in özel mesajlarıdırlar.
Okuyucu ve seyirci merkezli eleştiri kuramı olan duygusal etkileşim kuramına göre; doğadaki güzellikler karşısında heyecanlanarak bu mesajlara muhatap oluyoruz.
Bediüzzaman;“Sanat-ı hayaliyesi ile tabiata şakirdlik etmek gerektir” der.[11] Pek çok sanatçı kendini tabiattaki İlahi Sanatın öğrencisi olarak görmüştür. Romantizm ressamı Delacroix;” biz Romantik olduktan sonra dağlar daha da güzel oldu” derken bu duygusal etkileşimin nasıl doruğa çıktığını çok güzel ifade etmiştir. [12]
Üçüncü kuram olan ve sanat eserini merkez alan biçimcilik açısından;
“Bu kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir.” [13] Kainat kitabının harf ve kelimeleri olan her bir canlı, sanat harikası güzellik ve inceliklerle donatılmıştır. Her bir ayrıntının tasarımı plastik değerler açısından olağanüstüdür. Hayvanlar ve bitkilerdeki rengârenk tasarımlar bunun en güzel örnekleridirler.
Dördüncü kuram olan Yansıtma kuramı ki, Platon’un idealar teorisidir. Bu dünyada gördüğümüz herşeyi bir yansıma ve gölge olarak kabul eder. Sanat eserlerini de gölgenin gölgesi olarak tanımlar. [14] Platon’dan beri herkes bu evrende gördüğümüz nesnelerin aslında bir gölge ve yansıma olduğunu bilir. Bunların asılları idealar yani Esma-ül Hüsna’dır. İnsanlarda bu numune ve gölgeleri inceleyip asıllarına müşteri olmak için bu aleme gelmişlerdir.
Bediüzzaman sevdiğimiz şeylerde gördüğümüz güzellik ve mükemmelliğin, sonsuz güzellik ve kemal sahibi bir yaratıcının güzelliğinin çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi, hatta gölgenin gölgesi olduğunu söyler.[15]
Mimesis yani yansıtma kuramı açısından bu alem İlahi güzelliklerin aynasıdır. Hatta insan, en büyük aynadır. Mona Lisa tablosu Mona Lisa’ya ayna olduğu gibi Mona Lisa da İlahi güzelliğe en güzel ayna olmuştur. Bazen bu aynalar için insanlar dağları delmiş veya mecnuna dönmüştür.
Sanatçı arılar gibi bu evrendeki güzellikleri dolaşmakta ve ürettikleri eserlerinde hikmet ve sanat balını dokumaktadırlar. İşte böyle bakmasını öğrenen bir göz ancak cennet güzelliklerini fark edebilir ve yaşayabilir.
SANAT VE NÜBÜVVET
Nabiler diye bir sanat akımı vardır. 19.yüzyıl sonunda dini resimlere yeni yorumlar getiren bu sanatçılar ibranice elçi anlamına gelen bu kelime ile sanatçının aslında insanları aydınlatan elçiler oldukları iddiasında bulunurlar.[16]
Bediüzzamanın eserlerinde kainattaki güzel sanatların Hz.Peygamberin elçiliğini isbat ettiğini söyler.[17] Güzel sanatlar alanından kainata, insana, eserden yaratıcıya, güzellikten sevgi mesajına, sanatın sergilenmesinden onu tanıtacak rehbere deliller getiren bu söylem avantgarde yaklaşımıyla bir ilki gerçekleştirmiştir.
Bu iddialı varsayımla, güzellik ve güzel sanatların kainatta bir elçiyi ve rehberi gerektirdiğini iddia eder.
‘’Anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kağıttan ibaret kalır’’[18] diyerek kainatı bir kitaba ve varlıkları kelimelere benzeterek, herbir canlı ve cansız varlığın ne mana ifade ettiğinin anlaşılması için bir öğretmen ve rehberin gerekliliğini ders verir.
Yeryüzü ve gökyüzünü dolduran sayısız güzel yaratıkları birer sanat eseri olarak tanımlamakta ve gözünü açan her şuurlu varlığın güzel sanatlarla ve güzellikle karşıkarşıya olduğunu gösterir.
Bu alemde gördüğümüz bütün güzelliklerin ve güzel sanatların bilinçli bir tasarım olduğu ve her türlü biçim ve görüntünün bir sanatçı tarafından bilerek ve isteyerek biçimlendirildiğini ve özel amaçlarla güzelleştirildiğini açıklar.
GÜZELLİK VE AŞK
Güzelliğe duygusal mesaj yükleyerek saniin sınırsız sevgisini sanatıyla ve herşeyi güzel yaratmasıyla ortaya koyduğunu söyler. Yani madem bu kadar güzel yaratmış demek onları çok seviyor. Güzellikle sevgi arasındaki bu sıkı münasebet ve insanların da bunu algılayabilecek duygusal hassasiyette yaratılmış olması, insanın yaratıcısını güzellik mesajıyla
Cemal ve kemaline ayna olan sanat eserlerini dahi sever. Madem güzelliğini ve mükemmelliğini göstereni sever, elbette esmasının güzelliğine ve mükemmelliğine işaret eden sanat eserlerindeki güzelliği de sever. [19]
Sanatçının; intellektiv ve sensitiv özelliklerini yani hikmet, güzellik ve duygusal durumunu eseriyle görmek istemesi ve hayranları tarafından görülmek ve beğenilmek istemesi, sanatı ve güzelliği sevgi ile ilişkilendirmektedir. Güzel ve mükemmel bizzat sevilir ve başka neden istemez. Aşkın güzellikle alakası belkide bu noktadandır.[20]
SANAT MUHATABI İNSAN
İnsan ise evreni bu kadar güzelliklerle donatan sanatkar yaratıcının özel muhatabı, seyircisi ve sanat tüketicisidir. Bu da insanın özel donanımlara sahip olmasını gerektirir ki bu güzellikleri ve sanatı görüp anlayabilsin. Hayvanlardan farklı olarak akıl, bilinç ve idrak ve meleklerden farklı olarak insan; nefis, his ve hevesle donanmış entellektüel-akılcı ve sensitiv-duygusal bir sanat muhatabıdır.
Bütün varlıklar içinde kapsamlı ve sınırsız duygularının özel donanımı ile kendisi de bir sanat eseri olan insan varlık ağacının en mükemmel meyvesidir. Kendi üzerinde sanatkarın en ince ve garip sanatlarını ve esetetik kaygılarını yaşamıyla teşhir eder.
İnsanın diğer yaratıklardan daha kapsamlı ve donanımlı yaratıldığını onbirinci sözdeki dokuz emirde özetlendiği görülür.
İnsanın vücuduna rahmeti ilahiyenin nimetlerini tatmak, tartmak, takdir etmek ve şükretmek için çok hassas, duygu olarak tanımlanan cihazlar verilmiştir.
Yaratıcısını güzel isimleriyle tanıyabilmesi için insanın fıtratına o esmanın anahtarları olarak küçük örnekleri takılmıştır. Cüzi ilmi ile Alim ismini, cüzi sanatı ile Sani ismini, cüzi gücü ile Kadir ismini anlayabilir ve yaratıcısını kendinde tecelli eden binbir esma ile tanıyabilir.
İnsanın kendiside bir sanat eseri olduğu için yaşamıyla gezgin bir sanat galerisidir, ilahi bir enstelasyonun parçasıdır.
İnsanın en önemli görevlerinden biri diğer varlıkları bu kainat sanat galerisinde bir sanat eseri olarak izlemek ve onların yaratıcının varlığı ve birliğine olan şehadetlerini görmek ve göstermektir.
Bütün varlıkları yaratıcıdan insana anlamlı bir mesaj olduğunu anlamaktır.
İnsanın hayatı bir mektup ve ilahi kudret tarafından yazılmış hikmetli bir sözdür.
Bütün alemde yansıyan ilahi isimlerin odak noktasında toplandığı bir mercek veya ayna olma görevi yüklenmiştir.
Hayatıyla ve ‘’Ene’’olarak tanımlanan bilinçli özel benliğiyle yaratıcısını tanıyabilen ve onun marifet ve muhabbet mesajlarını algılayabilecek kapsamlı cihazlara sahip tek varlık olan insan Sani olan sanatkar yaratıcının özel muhatabıdır. Otuzuncu söz Ene Risalesinde tafsilatlı olarak ele alınan insanın şuuru hükmündeki ‘’ene-benlik ‘’algısı ve kavramı insanı bütün varlıkların üstüne çıkaran veya yanlış kullanımıyla hayvandan aşağı düşürebilen bir donanım özelliğidir.
İnsanlar bu kainat sergisinde teşhir edilen sanat eserlerini anlayıp takdir etmeleri için bu dünyaya gönderilmişlerdir. Yani insan bu sanatları görmek için özel bir muhatap ve sanat tüketicisidir.
SANAT REHBERİ
Bu sanat galerisinin özel müşterileri olan insanın bu sanat inceliklerini görebilmesi için özel bir donanıma ve eğitime de ihtiyaçları vardır. Talim-i esma bahsinde Hz.Adem’in gelişmiş insan özelliklerinden bahsedilir. Bütün eşyanın isimlerinin ve bütün bilimlerin varacağı son nokta olarak ilahi isimlerin ona öğretilmesi insanlığın yaratılışı kadar önemli bir mucizedir. İnsanların ulaşabilecekleri en son noktaya ilk insan bu sırla zaten sahip olmuştur ve bu bütün insanlığın genetik mirasıdır. Hz. Peygamberde ilk insanda çekirdek olarak var olan bu kemal, mirac ile en uç noktada inkişaf etmiş ve insanlığa sonsuz bir ilerleme kapısı aralamıştır. İlahi bir saray ve sergi salonu olarak yaratılan bu dünyaya insanlara elçi ve rehber olarak gönderilen o zat mirac ile bu sanatların atölyeleri ve güzelliklerin bizzat kaynağı hükmünde olarak esma ve zat-ı ilahi ile müşerref olmuştur. Velayetiyle gittiği miractan risaletiyle dönmüş ve o kapıyı diğer insanlara açık bırakmıştır.
Yaratılış ağacının en uç meyvesi olan insan ilahi sanatın özel muhatabı olduğu gibi insanlık içinde peygamberler ve onlar içinde de Hz.Peygamber en üst derecede muhataplığın mazharı olmuşlar ve diğer insanlara da rehber tayin edilmişlerdir.
Bu güzellikleri görmek ve ilahi sevgi mesajını algılayabilmek için göz ve kalp adı verilen iki cihazı çok iyi çalışması gerekir.
Birbirine bakan iki daire ve iki levhadan bahsedilir. Rububiyet Dairesi: Sonsuz ilim, irade, kudret sahibi sanatkar yaratıcının atomdan galaksilere herşeyi terbiyesinde tuttuğu daire. Herşey özel tasarımı ve her türlü devinim, değişim, gelişim ve başkalaşımı ile onun kontrolü altında.
Ubudiyet Dairesi: Ve onun rububiyetine karşı varlıkların, yaratıkların onu tanıma, ona itaat etme ve ona kul olma dairesi.
Hüsn-ü Sanat Levhası: Kainat galaksileriyle, dünya bütün güzellikleriyle muhteşem bir sanat, ilahi bir tablo ve fantastik çok boyutlu bir sinemadır.
Tefekkür Ve İstihsan Levhası: Ve bu sanatın muhatabı, sanat tüketicisi olan şuurlu varlıklar ilahi sergiyi temaşa etmekte, beğenip takdir etmekte ve düşünüp tefekkür etmektedir.[21]
Yaratılış ağacının en uç meyvesi ve yaratılmışların son temsılcısı Hz. Peygamber kulluğuyla bütün ubudiyet dairesini temsil ederken, elçiliğiyle de büütün varlıklara karşı ilahi sanatın rehberliğini, kudsi marziyatın öğretmenliğini yapıyor. Vahiy, kitap ve mirac gibi özel muhataplığı ile ilahi sanat alemine üstad, kulluk alemine sultan ve ebedi saadete vesile olmuştur.
GÜZELLİK VE PEYGAMBER
Adı güzel kendi güzel güzel Muhammed olarak tarihe geçen, ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyen bir peygamber ile güzellik arasında şüphesiz çok ilgi ve alaka kurulabilir. Siret ve sureti yani görünüşü ve yaşantısı, içi ve dışı, arkadaşları ve yaşadığı asrı güzellik ve saadet sembolü olan, getirdiği nur-ışık ile asr-ı saadetten kıyamete kadar aydınlatmaya devam eden bir güzellik rehberidir o. Cennete çirkinler girmeyecek dediği için ağlayan bir ihtiyar kadına üzülme oraya genç ve güzel olarak gireceksin diye müjde vermiş ve ebedi güzellik kapısını aralamıştır. Bir su birikintisinde saçlarını biçimlendirdiğini gören eşinin ‘’ey Allahın resulü sendemi süsleniyorsun’’ dediğinde ‘’Allahın resulü güzel olmasın mı’’ diyerek bütün insanlığa, kendine çeki düzen vermeyi o öğretmiştir.[22]
Şüphesiz tarih içinde yaşamış bütün peygamberlerin hayatlarında güzellik ile ilişkilendirilecek çok kıssa verdır. Bugünki eski ahid ve yeni ahidde yani tevrat ve incilde güzellikle ilgili ayetlerin Kuran ayetlerine benzerliği gösteriyor ki bütün peygamberlerdeki güzelliğin kaynağı bir ve sözleri evrensel güzellik rehberidir.
ORKESTRA ŞEFİ
Bütün varlıklar güzellikleri ve özellikleriyle farklı sanat ve hikmet yansımaları gösterirler. Bütün varlıkların kendi dilleri ile veya hal dili ile yaptıkları tesbihatları, teşekkür ve övgülerini yaratıcılarına sunarlar. İnsan en şuurlu varlık ve halife-i arz olarak bu tesbihatları kendi ibedetleriyle birlikte yaratıcısına sunar.
Kainatta, varlıkların herbiri farklı enstrüman çalan bir orkestra elemanları gibi yaratıcılarına ayrı ayrı dillerle yaptıkları bu teşekkür ve senaları yönetecek ve cezbeye getirecek bir orkestra şefi gereklidir. Peygamberler yanımızda yaratıcının elçisi olduğu gibi, sadece insanların değil belki bütün varlıkların kulluk vezifelerini yaratıcıya takdim eden huzurunda bir temsilcimizdir. Her canlı türünde hatta cansızlar aleminde bile ön plana çıkan fertler vardır. Kuşların bülbülleri, böceklerde ağustos böceği, galaksilerde çok parlayan yıldızlar gibi. Peygamber, karaları ve denizleri cezbeye getiren bir serzakir, bütün aleme en güzel bir sesle hutbe-i ezeliye okuyan nurlu bir hatib, bütün varlıkları temsilen şakıyan bir bülbül bir andelib-i zişandır.[23]
PEYGAMBER MUCİZELERİ VE SANATIN TARİHİ
Sanat ve medeniyet ilk insanla başlar. İk insan Hz.Adem ve Havva bütün dünya dinlerinde ortak ata kavramıdır. Evrime dayandırılan mağara dönemi ilkel insan teoreminin aksine cennet gibi gelişmiş hayat şartlarından dünyaya gelen ilk insan eğitimli, (talim-i esma) kültürlü vebilgiliydi. Çok modern yaşayan bir insanın ısız bir adaya düşmesi gibi dünyaya gelmiş ve sıfırdan bir medeniyet inşa etmişti. Sanat tarihinde pekçok ilki o başlatmıstı. İlk taşı, toprağı, ateşi, tarım ve hayvancılığı o başlatmış, ilk binayı yapmış, (megaron kabe) ilk rehber ve lider, ilk yazı onunla başlar.[24]
Hz.Nuh peygamberin gemisi bilinen en eski ve ilk kostrüktiv sanatı oluşturur. Ondan sonra gelen her peygamber mucizeleriyle insanlığa bir sanat dalında pişdarlık ve önderlik etmiştir. Terzilerin ve modacıların piri Hz.İdris, saatçilerin piri Hz. Yusuf, maden sanatıyla uğraşanların piri Hz. Davut vs. dir. Hz. Zülkarneyn-in seddi ve Hz. Süleymanın bugün Mescid-i Aksa olarak bilinen Süleyman Mabedini inşa ettirmesi kıssası, sanat tarihinin en eski anıtsal mimarisinin örneğini ortaya koyar.[25]
Bir zamanlar Erik Von Daniken Tanrıların Arabaları kitabı ve belgeseliyle bu peygamber medeniyetlerini incelemiş, bunların dünya dışından gelen melekler tarafından ilham edildiğini anlatırken uzaylılar temasını işlemiş ve çok tepki almıştı.[26]
Geçmiş bütün peygamberlerin mucizeleri gelecekte yapılacak teknolojik yeniliklerede işaret etmekte, hatta fen ve teknolojinin en ileri hedeflerine işaret edip insanları benzerlerini yapmaya teşvik etmektedir. Hz.İsa nın en ölümcül hastaları iyileştirmesi hatta ölüleri diriltmesi işarettir ki her hastalığın şifası yeryüzü eczahanesinde vardır, arayın bulun diye insanlığı tıb ve eczacılık bilimine teşvik etmektedir.
Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını ışınlama mucizesi gelecekte böyle birşeyin mümkün olduğunu göstermektedir. Hatta tahtın ışınlanması sırasında tatht etrafındakilerin görünmesi ve seslerinin duyulması rivayetinden görüntü ve sesin nakline işaret çıkartılmıştır ki bugün bunlar mümkün olmuştur. Yine Hz. Süleyman’ın havada uçma mucizesi insanlığa bunun mümkün olduğunu ve çalışıp bunun benzerini yapmaya teşvik etmiş, bukünkü havacılık teknolojisi henüz onun seviyesine ulaşamamıştır.
Hz.Davud’un dağları, taşları cansızları konuşturması gramafon vs. gibi ses cihazlarına işaret ederken, Hz. Süleyman’ın hayvanlarla konuşma mucizesi hayvanların dillerinin çözülüp onlarla iletişim kurulabilineceğine işaret etmektedir.
Hz.İbrahim’in ateşte yanmama mucizesi yanmayan itfaiyeci elbisesi teknolojisinin geliştirilmesine işaret eder.
Hz.Musa’nın asası ile yerden su çıkarması mucizesi insanlığı yer altındaki su ve teknolojinin abı-hayatı petrolü çıkarmaya teşvik etmektedir.
İlk peygamber Hz.Adem’in talim-i esma-bütün isimlerin ona öğretilme mucizesi insanlığı bütün bilimleri öğrenmeye ve geliştirmeye teşvik ederken son peygamber Hz.Muhammed’in en büyük mucizesi sayılan Kuran; belagatı, cezaleti ve fesahatıyla sanat, edebiyat ve iletişime dikkat çekmiştir. Ahir zamanda sanat ve iletişim o kadar önemli olacak ki, insanların fikir ve ideolojilerinin birbirlerine kabul ettirmek ve birbirlerine hükmetmek için en tesirli silahı iletişim teknolojileri olacaktır."[27]
[1] Gombrich, Sanatın Öyküsü
[2] Yeğin,Abdullah,Yeni Lügat,Hizmet Vakfı Y.2008,İstanbul
[3] Nursi,Bediüzzaman Said, Sözler,601
[4] Tunalı,İsmail,Estetik,Remzi Kitabevi,1992, İstanbul
[5] Sözler,27
[6] Mektubat, 471
[7] Turani,Adnan, Sanat Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1993
[8] Sözler, 237
[9] Şualar,77
[10] Sözler,430
[11] Muhakemat,s.10
[12] Tunalı, İsmail, Estetik,
[13] Şualar,29
[14] Tunalı a.g.e.
[15] Asay-ı Musa,230
[16] Beksaç, Engin, Avrupa Sanatına Giriş
[17] Mesnevi-i Nuriye,31
[18] Sözler,122
[19] Mektubat,304
[20] Sözler,628
[21] Mesnevi-i Nuriye,31
[22] http://www.sorularlaislamiyet.com/article/3145/okuma-parcasi-insanlara-temiz-ve-guzel-gorunmek-allah-resulunun-sunnetidir.html
[23] Lemalar,316
[24] http://www.sorularlaislamiyet.com/article/16824/insanligin-baslangici-yazinin-tarihcesi-ve-kutsal-kitaplarin-yazilmasi-gercekten-insanlar-kabatas-yontma-veya-cilali-devirleri-yasadilar-mi-bu-caglarin-evrim-teorisi-ile-alakasi-var-midir.html
[25] http://en.wikipedia.org/wiki/Temple_in_Jerusalem
[26] http://tr.wikipedia.org/wiki/Erich_von_D%C3%A4niken
[27] Sözler ,264