Prof. Yılmaz: Risalelerde Allah adına satır satır varlık âlemi okunur
İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz’ın, 11. Uluslararası Risale-i Nur Sempozyumunun açılışında yaptığı konuşmanın tam metni: Saygıdeğer ilim ve fikir adamları, çok değerli katılımcılar, Sözüme başlarken hepinizi Allah’ın selâmıyla selâmlıyorum. Allah’ın selâmı, rahmeti, mağfireti, feyzi, bereketi, afiyeti üzerinize ve üzerimize olsun. Bediüzzaman Said Nursî hazretleri milletimizin yetiştirdiği büyük âlim, mütefekkir ve iman kahramanıdır. Onun iman hakikatleri adını verdiği davası o gün ve bugün çok önemli ve anlamlı bir konudur. Zira onun yaşadığı çağda Osmanlı coğrafyası, fikri olarak, Batıdan esen pozitivist ve materyalist, kuzeyden esen Marksist ve komünist rüzgârların etkisine girmeye başlamıştı. Batıda Allah’sız kâinat, ruhsuz insan ve cevhersiz eşya düşüncesi egemen olmuş, insanoğlu din ve inançtan kopmuş, adeta Allah’ın evinden kaçmıştı. Osmanlı coğrafyasında Batı kökenli bu fikrî akımlara karşı durmaya çalışan ve bu vadide eserler yazarak İslâmı ve İslâmî hakikatleri savunan İsmail Fenni Ertuğrul ve Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi gibi mütefekkirler yetişmişse de küllî bir iman ve İslâm hakikatleri savunma hareketinin güçlü öncüsü Bediüzzaman Said Nursî olmuştur. Onun hayatını çağın insanlarına iman hakikatlerini anlatmaya adadığını görüyoruz. Bediüzzaman Said Nursî bilindiği gibi 1915 – 1918 yılları arasında Bolşevik ihtilalinin hemen öncesinde ve sonrasında uzun bir süre Rusya’da esir kalmıştır. Bu esareti sırasında pozitivizm, matereyalizm ve komünizm gibi cereyanların Müslümanlar ile Hıristiyanların inanç dünyaları üzerinde meydana getirdiği tahribat ve sarsılmaları bizzat müşahede etmiştir. Bunun üzerine Kur’an ve Sünnetten hareketle özellikle günün inanç problemlerine karşı eserler kaleme almaya çalışmıştır. Saygıdeğer ilim ve fikir adamları, Değerli katılımcılar sevgili konuklar, Bediüzzaman Said Nursî’ye göre Rabbimizi bizlere tanıtan ve öğreten üç büyük muallim, muarrif ve öğretmen vardır. Birincisi kitab-ı kebir-i kâinattır. İkincisi kâinatın tercüme-i ezeliyesi olan Kur’an-ı azimüşşandır. Üçüncüsü burhan-ı bahr-i mübin olan enbiya ve onların serdarı Hz. Muhammed Mustafa’dır. O eserlerinde, iman hakikatleri, İslâm ahlâkı, ibadetlerin hikmetleri İslâm birliği, İslâmın mebde meal anlayışı, insanın varoluş gayesi, mevcudatın yaratılış hikmetlerini anlatmıştır. Ayrıca Esma-i Hüsnanın mevcudattaki tecellileri mikro kozmos olan insan ile makro kozmos kâinat arasındaki irtibatı dikkatle incelemiştir. İman hakikatlerini günümüz gençlerine anlatmaya, ihlâs, uhuvvet, iktisat, kanaat, şükür, gençlik, hastalık ve ihtiyarlık gibi temel konular üzerinde durmaya özen göstermiştir. Bütün bu konuları işlerken Kur’an âyetlerini çağımızın idrakine etkileyici bir üslûp ve dil ile sunmayı tercih etmiştir. Üstad Bediüzzaman varlık ve kâinatı, talebenin önüne ve rahlelerin üstüne koyarak okudukları bir kitap haline getirmiş ve bunun asıl amacının tahkikî imana ermek olduğunu ifade etmiştir. Kâinat, kendisine kulak verenlere her zerresiyle Allah’ı anlatmaktadır. Risaleler okunduğunda varlığın adeta satır satır Allah adına okunduğunu görmektesiniz. Bediüzzaman çağını aşmış bir mütefekkirdir. İnsanlığın ileride daha hür bir iktisadî ve içtimaî düzene ereceğini savunan Said Nursî bunun İslâm sayesinde olabileceğine inanır. Çünkü diğer dinler zamanla tahrife uğramış ve insanlığı gerçek anlamda mutlu edecek doğru yoldan yer yer uzaklaşmışlardır. Dinin özünde bulunan gerçek medeniyet Kur’anın yardımlaşma ilkesini esas alıp evrendeki âhenge benzer tarzda insanları birbirine yakınlaştırır. Toplum için en önemli ihtiyaçlardan birinin ihlâs olduğu düşüncesine sahip olan Said Nursî her on beş günde mutlaka okunmalıdır dediği ihlâs risalesinde talebelerine aslında en büyük dersi vermektedir. Saygıdeğer ilim adamları değerli katılımcılar sevgili konuklar, Bediüzzaman Said Nursî takipçilerine çok önemli bir ilkeyi, iman ile ahlâkın ayrılmaz bir bütün olduğunu öğretir. İman ehlinin aynı zamanda güzel ahlâk sahibi kimseler olması gerektiğini ifade eder. Talebelerinin bu özelliklerini mahkeme savunmalarında dile getirirken bugüne kadar “Talebelerimden anarşiye katılan ve bozgunculuk yapan veya memleketin âsâyişini ihlâl eden hiç kimse çıkmamıştır” der. Gerçekten de hep müsbet hareket etmeye ve sürekli ihtilâf ve kavgadan uzak durmaya teşvik ettiği talebelerinin ülke barışında oynadığı rol, her türlü izahtan vârestedir ve her türlü takdirin fevkindedir. Bizzat kendisi maruz kaldığı her türlü muameleye rağmen müsbet hareketten asla geri durmamıştır. Devletin ve milletlin aleyhine hiçbir teşebbüse katılmamıştır. Ancak bugün görüyoruz ki kendisini haksız bir şekilde ona mal eden bir terör gurubu, ülkemiz için bütün dünyada en büyük fitne hareketlerinden biri haline gelmiştir. Nur cemaati ya da Risale-i Nur külliyatı içerisinden çıkmakla eleştirilen bu yapıyı, aslında Nurculuk 1980’li yıllardan itibaren kendi içinden atmıştır. FETÖ üzerinden Said Nursî ve Risale-i Nur’a bakmak fitnedir. Bu yapı üzerinden topyekün Nurculuğu okumak, buradan Said Nursî ve eserlerini aynı kategoriye koyarak değerlendirmek ve hatta cemaat ve tarikatlerin hepsini aynı kefeye koymak, büyük bir yanlıştır. Cemaat ve tarikatlerin ise belki en büyük yanlışı, ekonomik ve siyasî bir güç haline ulaşmaları sonucu güç zehirlenmesine kapılarak devlete meydan okumaya kalkışmalarıdır. Yoksa irfan ocağı olan bu kurumlar, tarih boyunca toplumumuzun kan ve can damarlarını oluşturmuşlardır. Saygıdeğer ilim adamları değerli davetliler sevgili konuklar, Her biri kıymeti hâiz olan ve kültür mirasımızın güzide örneklerinden sayılan Bediüzzaman Said Nursînin eserlerinin Diyanet İşleri Başkanlığımızca okuyucu ile buluşturulduğuna özellikle değinmek isterim. Bu eserler bilgi, fikir ve kültür hayatımıza önemli katkılar sunmaktadır. Her çağa ve her döneme ait olmak üzere Nebevî mesajı verecek ve çağın insanlarına bu mesajı tekrar edecek toplum önderi bilginler, âlim ve ârifler var olacaktır. Dün nasıl İmam-ı Gazali’ler, Abdülkadir Geylani’ler, Hacı Bektaş-ı Veliler, Mevlana’lar, İmam-ı Rabbani’ler var olduysa çağımızda da Akif’ler, İkbal’ler, Said Nursî’ler ve daha nice âlim ve arifler var olmaya devam edecektir. Bunlar peygamberlerin dünyevi hırs ve çıkar peşinde olmaksızın insanlığı zulmetten nura çıkarmak için verdiği mücadeleye benzer mücadeleler vermeye devam edeceklerdir. Bilgiye, hikmete, marifete, irfana, hidâyete, ahlâka, uhuvvete, meşverete, adalete, saadete çağrı yapacaklardır. Bu vesile ile gönül dünyamızı aydınlatan irfan semamızın yıldızları mesabesindeki bütün âlim ve ariflerimizi ve özellikle bugün adına sempozyum düzenlenen Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini rahmetle yâd ediyor, bu sempozyumu düzenleyenlere en kalbi şükranlarımı sunuyor, toplantımızın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selâmlıyorum.