Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nde Bediüzzaman Konuşuldu

100’den fazla ülkeden öğrencisi olan Uluslararası Malezya İslam Üniversitesi'nde (International Islamic University Malaysia) üç gün boyunca yoğun ilmi faaliyetler yapıldı.

31.07.2019


“Eğitimden kasıt; kainatın yaratılışından habersiz, insanın varoluş maksadı ve gayesinden uzak kuru bilgi yığınları değildir.”



Üç ayrı ırkın, farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının bir arada yaşandığı bir ülke olan Malezyadaki bu İslam üniversitesi, 1983 yılında Bangladeş, Suudi Arabistan, Türkiye, Pakistan, Mısır, Libya, Maldivler ve Malezya’nın maddi katkılarıyla kurulan bir üniversite. Üniversitenin tam merkezinde kampüsün ortasında büyükçe bir Camii, onu çevreleyen ilk kısmına da İlahiyat Fakültesi, Rektörlük Binası ve Kütüphane yerleştirilmiş. Bu yerleşim biçimi, okulun mimari olarak bir İslam Üniversitesi olduğunun adeta bir simgesi. Bu binaların etrafına Fakülteler ve Restorantlar, en son halkasının bir tarafına erkek, diğer tarafına kız yurtları olmak kaydıyla, çiçeğe benzeyen mimari bir yapı göze çarpıyor.

Talebeler, hangi bölümde okurlarsa okusunlar, ilahiyat bilgilerini ve kendi bölümlerinin dışındaki dersleri de ayrıca almak mecburiyetindeler. Bu derslerde; Hadis Bilimleri, Kur`an Bilimleri, Akide, Dava Metodları, İslami Dünya Görüşü ve Kritik Analitik düşünce gibi derslerin yanında mühendislik, ekonomi, psikoloji, mimari gibi bölümlerde bulunuyor.

Üniversitede, Müslüman olsun veya olmasın öğrenciler örtü şekillerine, giyim-kuşamlarında mahremiyet ölçüsüne dikkat etmek zorundalar.

Cuma namazları Kâbe’de namaz kılıyormuşsunuz gibi hissettiriyor kampüste. Renklerin, dillerin, yaşam tarzlarının değişikliğini umursamaksızın tüm ümmetim aynı safta kıyama durup, secdeye kapandığını görmekte çok güzel. 

İşte bu üniversitede üç gün boyunca Bediüzzaman ve tefsiri olan Risale-i Nur’lar konuşuldu.

Çok sayıda Doktora ve Master öğrencisi ile çeşitli ülke ve üniversitelerden gelen öğretim üyeleri "Risale-i Nur’un İslami İlimler İçindeki Orijinal Boyutu"nu konuştular.

Singapur Milli Üniversitesinden Prof. Dr. Farid Alatas “İlmi Tartışma Yöntemleri ve Kavram Oluşturma” başlıklı bir açılış konuşması yaptı. Konuşmasında Ibn Haldun’un meşhur Mukaddime adlı eserinde izah ettiği dört tartışma yöntemini (burhan, cedel, hitabet, şiir) açıklayarak herbirine örneklerle izah etti. Ayrıca Risale-i Nur’dan örneklerle Bediüzzaman’ın bu dört yöntemden her birini nasıl başarılı bir şekilde farklı amaçlarla kullandığını örneklendirdi.

"Nefis az bir hazır lezzeti gelecekteki büyük bir saadete tercih ediyor"

Dr. Osman Yapar "İnsanın bu dünya hayatında, sosyal sorunlara sebep olan ve ahiret hayatını da tehdit eden nefsin, önemli bir özelliğinin hazır lezzete mübtela olması" olduğunu belirtirken, Bediüzzaman'ın bu sorunu şu şekilde ifade ettiğini söyledi:

"Ve يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا 1 âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor."

"Bu nefsin esas özelliklerinden olan az bir kısım hazır lezzeti gelecekte elde edeceği büyük bir saadetten daha fazla tercih etmesindendir. Bu meyil İslami eserlerde sıkça selim kararların merkezi olarak bahsedilen akıl ve kalbi mağlub edecek bir derecede güçlü olabilir."

"Bu soruna yegane çözüm; manevi değerler eğitimi dahilinde nefsin hazır elemini öğretmektir. Risale-i Nur’da bu husus pek çok yerde ifade edilmiştir. “

"Bir insanın karakterinin temeli ailesinden aldığı eğitime bağlı"

İİKV İcra Kurulu Başkanı Said Yüce ise konuşmasına “Eğitim ve Islah sadedinde bazı şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum“ sözleriyle başladı. söyledi. Ve devam etti:

"Türkiye’deki önemli bir İslam mütefekkiri Said Nursi “Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Yani Annesidir” demiştir. Gerçekten çocuk; ilk tecrübe ve terbiyesini annesinden alır. Hayatın ilk adımlarını ve şartlarını çocuğa annesi öğretir. Çocuğun belleği safi ve temiz olduğu için, ilk işlemeyi anne yapar. Sonrakiler tamamen bunun üstüne bina olur. Öyle ise anne ve baba çocuğa güzel bir örnek ve ahlaklı bir terbiyeci olmalıdır."

Bir insanın karakterinin temelinin ailesinin verdiği eğitimle atıldığını ifade eden Said Yüce, bu konuyu "Anne ve babasının yardımseverliğine şahit olan bir çocuk, yardıma ihtiyacı olan birini gördüğünde ilk olarak anne ve babasının bu tavrını hatırlar. Bir de bunun tam aksi, hayatta en güvendiği insanlar olan anne ve babasının yalan söylediğine, çıkarları için insanları kandırdığına, öfkelendiğinde saldırganlaştığına şahit olan bir çocuk için, bu yaşam tarzı örnek modeldir. Bu nedenle büyük bir ihtimalle ileriki hayatında ailesinden gördüğü bu davranış tarzını uygulamakta bir sakınca görmez" sözleriyle açıkladı.

"Eğitimden kasıt; kainatın yaratılışından habersiz, insanın varoluş maksadı ve gayesinden uzak kuru bilgi yığınları değildir"

Said Yüce aileden sonra ise eğitim sistemlerindeki farklı bir yaklaşıma dikkat çekti: 

"Eğitimden kasıt; kainatın yaratılışından habersiz, insanın varoluş maksadı ve gayesinden uzak kuru bilgi yığınları değildir. Bu yüzden müfredatlar; yaratıcının kâinat üzerindeki tasarrufunu, ilmini, iradesini ve kudretini görmezden gelip tesadüfe ve şuursuz tabiata veren şekilde olmamalıdır."


"Maalesef eğitim sistemlerinde bir tabiat olayı açıklarken kullanılan fiiller incelendiğinde görülecektir ki, bu metinlerde sıklıkla karşılaşılan “kendiliğinden oluşmuştur, gelişmiştir, evrilmiştir” şeklindeki ifadeler, içinde yaşadığımız kâinatta olup bitenlerin failsiz, amaçsız, hikmetsiz, tesadüfen, kendi kendine yahut “evrim, doğa” gibi bir takım kavramlar tarafından gerçekleştirildiği fikrini peşin bir inanç şeklinde zihinlere yerleştirmektedir."

"Bu bakış açısıyla yetişen nesillerin kâinat algısı “failsiz ve amaçsız bir şekilde meydana gelmiş, anlamsız bir âlem” şeklinde teşekkül etmektedir. Tabii ki, bu başıboş âlemde insanın da özel bir yeri ve anlamı yoktur; evren amaçsızsa; insanda amaçsız, anlamsız ve başıboş bir şekilde bu âlemde bir süre yaşayıp sonra da yok olacak bir varlık şeklinde anlatılmaktadır. İşte insanı mutsuz edende bu anlatım şeklidir."

Said Yüce bu dilin, insanlara çaresizlikten, ümitsizlikten ve ızdıraptan başka bir şey katmadığına vurgu yaptı ve bu sorunlara çözüm önerisinde bulundu: "Sadece maddi olan, aklı ve bedeni tatmin eden formüller ve sistemlerin kalbe ve ruha tesir edemediği için; Kur’an’ı Kerim'de tefekküri imana vesile olacak kevni ayetler ve onların günümüz insanının anlayışına uygun tefsiri olan Risale-i Nur bu manaların yerleşmesinde çok yardımcı olacaktır.”

Siti Farihin Ahmad Nawawi ve Nabilah Othman, İslam Dünyasının Bediüzzaman’ın Şam Emevi Camii'nde verdiği Hutbe-i Şamiye’den çok istifade edebileceğini ifade eden “Toplumun Manevi Hastalıklarına ve Reçeteleri üzerine Hutbe-i Şamiye Perspektifi” konulu bir konuşma yaptı. Matematik bölümünden Dr. Şerife Kartini de "Risale-i Nur’larda Huruf’u Mukatta ve Tevafuklar" üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Dr. Ridani Faulika ise sunumunda "Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’unda İnsanın Yaratılış Kavramı"nı anlattı. Son olarak Malezya İslam Üniversitesi'nden Prof Dr. Elmira Akhmetova "Bilgi Üretiminde Tarihsel Bağlam" konulu tebliğini sundu.