İİKV’de Dikkat Çekici Bir Seminer: “Bilinç Dışı ve Tahkik-i İman”

02.11.2025


İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV), modern psikoloji, felsefe ve iman perspektiflerini bir araya getiren dikkat çekici bir seminere ev sahipliği yaptı.

Prof. Dr. Mustafa Said Kurşunluoğlu tarafından verilen “Bilinç Dışı ve Tahkik-i İman” başlıklı seminer, Prof. Dr. Bayram Özer’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi.


Madde ve Mana Arasında: Afakî ve Enfüsî Bir Denge

Konuşmasında zihin ve madde, afakî (dış) ve enfüsî (iç) dünyalar arasındaki ilişkiye dikkat çeken Kurşunluoğlu, “Evrenin yapısında madde ve mana birlikte var olmuştur,” diyerek insanın bu iki boyutun birleştiği bir varlık olduğunu vurguladı:

“Adem Aleyhisselam’dan bu yana madde ve mana iç içedir. Bizde bir zihin var. Arketipler bu zihnin kalıplarıdır. Kulağımızı, gözümüzü ve tüm bedenimizi alsalar da, bizi bir uzay boşluğuna atsalar da yine ‘ben’ deriz. İşte o ‘ben’, emanettir.”

Bu ifadeyle Kurşunluoğlu, Bediüzzaman Said Nursî’nin 30. Söz’deki “Ene ve Emanet” bahsine dikkat çekti. Benlik (ene) duygusunun insana emanet olarak verildiğini belirten Kurşunluoğlu şöyle devam etti:

Emanet enaniyettir. Benlik emanettir. Eğer sizdeki benliğin emanet olduğunu bilirseniz, tahkik-i imana ulaşırsınız.”


Bediüzzaman ve Jung: Emanet ile Arketipler Arasında

Kurşunluoğlu, Bediüzzaman’ın “ene emaneti” kavramını tarihsel bir bakışla ele alarak, modern psikolojideki bilinçdışı kavramıyla buluşturdu.
Jung’un arketip teorisiyle benzer bir çizgi kurarak, insanın iç dünyasındaki sembollerin “kozmik bilinçle” ilişkisine değindi:

“İkili bir süreç devam ediyor: arz etmek, yani sunmaktır. Bilinçdışı ile bilinç arasındaki bu etkileşim, insanın hakikate yolculuğudur. Jung’un ‘gölge arketipi’, Bediüzzaman’ın tabiriyle iman nurundan mahrum kalmış ene’ye benzer.


Platon’dan Jung’a, Jung’dan Bediüzzaman’a: Işık ve Gölge Arasında

Seminerde, Platon’un mağara metaforu üzerinden yapılan analizler de dikkat çekti. Kurşunluoğlu, mağaradaki gölgelerin “aydınlanmamış bilincin sembolü” olduğunu, ışık arketipinin ise bilinçdışında yapılan farkındalık yolculuğunu temsil ettiğini belirtti:

“Gölge arketipi, bilinç eğer aydınlanmamışsa budur. Işık ve güneş arketipleri insanı hakikate taşıyan rehberlerdir. Bilinçdışının karanlığı insanı bitiriyor; bu yüzden insanlar yalnız kalmaktan korkuyor. Çünkü kendi gölgesiyle yüzleşmek zordur.


Tahkik-i İman: Kozmik ve Ruhsal Bir Aydınlanma

Konuşmasının sonunda Prof. Kurşunluoğlu, imanın yalnızca dogmatik bir kabul değil, aynı zamanda ruhsal bir tecrübe olduğunu vurguladı:

Tahkik-i iman, yani araştırarak, idrak ederek inanmak; insanın hem bilincinde hem bilinçdışında bir dönüşüm yaratır. Bu dönüşüm, karanlıktan aydınlığa çıkan bir yolculuk gibidir.

Kurşunluoğlu, iman nurunun insan vicdanını aydınlattığını belirterek, semineri Bediüzzaman Said Nursî’nin şu veciz sözüyle sonlandırdı:

İman, Şems-i Ezelî’den vicdana ihsan edilen bir nurdur. Bu nur vicdanı ışıklandırır, insanı bütün kâinatla bir ünsiyet içine sokar.